Aritmi : Hayatın her dakika karşımıza çıkardığı yeniliklere karşı duyulan kalp çarpıntıları... (Elbette benim sözlüğümde...)
Yüzümüzden fırlayıp giden maskeler : Sahi, her dakika yüzümüzde bir maskeyle dolaşmıyor muyuz? Hangimiz iş yerinde evdekinin aynısı? Ya da hangimiz arkadaş grubumuza gösterdiğimiz yüzümüzü işverenimize de gösterebiliyor? Bu da her an başka bir maske takmış olmak değil mi? Bunu yapmaya hangi toplumsal güdü bizi mecbur bıraktı?
Her dakika ömrümüzden bir parça daha gittiğini bilirken, istediğimiz şeyleri yapamamak : Şu an hangimiz işte olmayı istiyoruz mesela? Sevdiklerimizle ânı yaşamak varken, şu an gözümüzü kapadığımızda ve açtığımızda bizi en mutlu eden yerde olmak varken, hangimiz ay başında alacağımız maaşın bekleyişiyle iş yerinde oturmayı tercih ediyor olabiliriz? Böyle bir tercihten hoşnutsak, gerçekten hayattan keyif alabiliyor muyuzdur peki?
Günlük koşturmaca : Kaldırımda yürüyen insanların yüzlerine bakıyorum... Okunan en yüce duygu endişe ve kaygı... Dudaklar hep aşağı doğru bükük. Birine gülümsediğinizde, size gülümsemek için bir 5 saniye düşünüyor, "Acaba bana mı gülümsedi? Karşılık versem mi?" derken gelip geçiyor yanınızdan. Sahi, gülümsemeyi ne zaman unuttuk?
Depresyonlar : Bitmeyeninden... Bitmesine imkan verilmeyeninden... Mutlu olmak istiyorsun. O halde dışarıdan ve dünyadan kopacaksın... Haber dinlemeyeceksin, gazete okumayacaksın, her tür dış gelişmeden bihaber kalacaksın. Kısacası sadece kendinle kalacaksın... Peki mümkün mü böyle sosyal bir varlık olan insan için? Pek değil...
Zaman kaybı : Her gün, her saat, her dakika ve her saniye... Zevk alarak bulunmadığımız her yerde geçirilen her saniyeden itibaren tüm zaman, kendi içinde bir kayıp. Zoraki bulunmak zorunda olduğumuz yerler, para için verilen çaba ve bitmek bilmeyen eforun yüzde birini, huzurumuzu bulabilmek için harcayamıyoruz. Çünkü para kazanma vahşi mecburiyeti, kendimize ayırabileceğimiz her saniyeden bir tutam koparıp yutuyor...
Aritmiler hayatımızda ivme kazanmış durumda...
Ama ne yazık ki iyi değil kötü yönde.
İstediğimiz hayatları yaşar gibi görünüp, bir başka hayatın içinde kendimizi boğuyoruz.
Kendimizle ve sevdiklerimizle geçirdiğimiz vakit öyle kısıtlı ki, bir insan değil de, dünyaya bağlı bir demirbaşmış gibi yaşıyoruz. Kopuk kopuk, mutsuz, arayışta...
Üzücü ama sahici...