30 Eylül 2016 Cuma

Aşkın Son Nesli: Eren ve Diğerleri...

Biziz o...

Aşkın son neslini yaşayanlar yani... Aşklar şimdi yaşanmıyor demiyorum, illa ki yine yaşanıyordur ama, teknolojiye yenik düşmeyen son nesil bizdik :)

50 yaşında değilim, yaş tam tamına 33...

Ben ilk cep telefonumu, 16-17 yaşındayken almıştım. Fakat o dönem bu derece bol internet, sms, dakika olmadığından, telefonda gönlümüzce kavgalar edip, birbirimizi sosyal mecradan takipler edip, kimin kimi "follow"ladığını tespit edecek durumlarımız yoktu. Teknolojisiz sanki daha mutluyduk :)

Sene 1994...
Eren var bizim okulda. Çocuğu bir defa okul koridorunda gördüm... Bir arkadaşım, "Şu sarışın çocuk çok tatlı değil mi yaa?" dedi... Derse girdik ama ben geçici olarak servis dışıyım. Sürekli çocuğun yüzü ve yürüyüşü geliyor aklıma. Kalbimde bir acayip çarpıntı. Ders bitmek bilmedi. Arkadaşıma dedim, "Sen gösterdin ben orada kaldım. O sarışın çocuk gitmiyor gözümün önünden..."

Sadece derste gitmese iyi... Gece oluyor Eren, gündüz geliyor Eren... Sabahları okula onu göreceğim diye geliyorum, geceleri durduk yerde uykumdan uyanıyorum aklımda Eren... Yaş 11 :)

Eren de Eren yani, okulun basketbol ve hentbol takımlarının ikisinde de yer alıyor, futbol da oynuyor. Derslerle çok ilgili olmasa da, popüler bir tip işte. Üç kızdan ikisi, dönüp bizim Eren'e bakıyor :)

Yaş 11 dediğim gibi, o dönem Eren'den uzunum. Her cuma İstiklal Marşı töreninde, arkadaşlarım, ben Eren'in yanında durayım diye organize olup bana yer veriyor. Eren'den uzun görünmemek için bacağımı kırıyorum. İstiklal Marşı söylerken Eren'den uzun olmamak için bir türlü hazır ol'da duramıyorum. Bacağım hep dizden kırılı...

Öğle araları okul radyosu yayın yapıyor. Her öğlen yayın odasının kapısındayım... Oradaki arkadaşa kâğıt uzatıyorum: "Goddess Artemis'ten Eren için, Gary Moore - Still Got the Blues lütfen..."

Eren basketbol oynuyor öğlen, okul hoparlöründen anons geliyor, "Şimdiki şarkı Goddess Artemis'ten Eren için geliyor... Still Got the Blues..."

Eren duraklıyor ama emin değil. Bir sürü Eren var sonuçta değil mi :)

Okulla kalsa iyi... Sene 1994. Radyolardan gümbür gümbür şarkı istediğimiz vakitler. O dönemler, kulakları çınlasın nerelerdeyse ne yapıyorsa, Ankara'da Radyo On var, orada da radyocu Vahit Ünal... Her akşam arıyorum istisnasız. Konuşuyorum dakikalarca kendisiyle. Konuşmasam bile arayıp şarkımı istiyorum. Adam sabırlı çıktı, bıkmadı benden... "Sıradaki şarkı Goddess Artemis'ten Eren için geliyor: Burak Kut - Duman Üstü..."

Bu iki şarkı hayatımda ve radyolarda dönüp duruyor, Goddess Artemis 7/24 Eren düşünüyor :)

Eren'le zamanla sohbet eder olduk, arkadaş olduk. Hiçbir zamansa sevgili olmadık. Nasıl olalım o dönem adam okulun en yakışıklı ve popüler çocuğu... Ben, kırmızı çerçeveli, yüzümü kaplayan gözlüklerim, dizimin altına kadar inen okul eteğim, yakam sürekli tepeye kadar ilikli, iflah olmaz bir ineğim :) Üstelik sınıfın en çalışkanıyım, bana "Çalışkan kız" diye hitap ediyor Eren, hiçbir çekiciliğim yok :)

Uzatmayacağım...

Çok güzel duygulardı bunlar. Çok özeldi. Eren'in de benim de cep telefonlarımız yoktu, birbimizi arayıp taciz edebileceğimiz bir durum yoktu, instagram, facebook yoktu... Takip şansımız yoktu. Ev telefonundan birkaç kez arayıp sesini dinlediğimi inkar etmeyeceğim ama huzursuzlukla yaşadığımız bir şeyler yoktu...


**************************

Seneler sonra ekledik Eren'le birbirimizi Facebook'tan, Instagram'dan oradan buradan. Evlenmiş, dünya tatlısı bir kızı var şimdi. Bakınca hala gülümsüyorum. Yaşadığım duygular ne güzeldi o yaşlarımda.

Şimdi bakıyorum, o dönemki yaşımda olan çocuklarda da cep telefonu... Birbirlerine sürekli ulaşıyorlar, taciz ediyorlar, "Onu niye takip ettin, bunu niye beğendin" diye hesap soruyorlar. İletişimi whatsapp-facebook üzerinden kuruyorlar.

Benim Eren'in yanında durabilmem için sınıf arkadaşlarımın organize olması, İstiklal Marşı'nda sınıf dizilimini bile buna göre yapabilmek için arkadaşların seferber olması nerelerde kalmış artık :)

O dönemler mutlu çocuklardık bence. Varlıklarını ve önemlerini inkar etmiyorum ama, sanki aşkın son neslini orada yaşadık biz. Şimdikiler de aşksa bilemem ama bir başka ek olmalı başında; teknolojik aşk, değişen aşk gibi...

Çok güzeldi be... Git deseler giderim 1994'e...

Son bir örnekle tamamlamak istedim beni geçmişe götüren ve aynı zamanda çok da mutlu eden bu yazımı...

Lisedeyiz, bu defa cep telefonları yeni yeni çıkıyor.

İrem diye bir arkadaşım var o zaman, en yakın arkadaşım hatta. Alp'e aşık oldu İrem...
Sordum, ne zaman anladın aşık olduğunu, nasıl oldu bu iş diye... İrem cevap verdi:

"Bir gün beden eğitimi dersindeydik ve Alp koşuyor, saçı havalanıyordu..." dedi... Hikayenin devamını bekledim; bu kadardı... Devamı yoktu :) Benim Eren'i koridorda görüp kendimden geçtiğim gibi, Alp "sadece koşuyor ve saçı havalanıyor(!)" diye, İrem ona aşık olmuştu :)

Masumduk...
Güzeldik...

Bence çok tatlıydık... 90'lı yıllar güzeldi güzel.

Aşkın teknolojiye yenilmeyen son nesli olacağımız aklımdan geçmezdi... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder