7 Eylül 2016 Çarşamba

Fethiye : Git, Gez ve Mutlu Ol !


 
Fethiye'ye dört yaşımdayken gitmiştim :) Tam 29 sene evvel.
 
Çocuk aklımla tek hafızamda kalan, yemyeşillik, masmavilik, müthiş çam ağacı kokuları.
 
29 sene sonra bu sene, tekrar Fethiye ile buluşma ve bu güzelliği tanıma şansım oldu. Gitmek isteyenler veya Fethiye'yi merak edenler için minik bir rehber mahiyetindeki bu yazıyı yazmak istedim ben de. Umarım sizler de okurken, benim gezdiğim zamanki keyfi alır ve gidiş planlarınızda ufak bir yardımcı olarak bu yazıyı notlarınız arasına alırsınız. Benim için Fethiye'nin bu yaşımdaki tanımı ise ancak şu olabilir: Güneş'in en güzel battığı yerlerden biri...
 
Fethiye, neredeyse il olabilecek büyüklükte, modern, gelişmiş, turistik ama bir o kadar da yöresel, çok güzel bir sahil beldesi. İngiliz nüfusunun oldukça yoğun olduğunu belirtmem gerekiyor. Öğrendiğimiz kadarıyla İngilizler Fethiye'yi ziyaretleri esnasında hayran kalıp, emekliliklerinde buraya yerleşiyorlarmış. Yağmurlu ve kapalı havalı gün sayısının yoğunluğu karşısında Fethiye'nin havasını böylesine sevmelerine şaşırmamak gerek. Beldenin pek çok yerinde bisikletlerine atlamış gezen veya yürüyen, genellikle yaşlı nüfus İngilizler'i görmek mümkün.
 
 
Belki olumsuz bir-iki görüş ve değerlendirmeyle başlamam, olumluların daha çok oluşu karşısında çok da sorun yaratmayacaktır. Öncelikle biz, Ankara'dan araçla gitmeyi tercih ettik. Yolun Isparta ayrımına kadarki bölümü düzgün olmakla birlikte, Muğla-Fethiye yolu halen yapım aşamasında ve yol oldukça tehlikeli. Bilhassa mıcır kaplı yollar ve dikkatsiz sürücüler tehlike yaratabiliyor. Uykusuz ve dalgın araç kullanmayınız :) Hatta başka yerlere uğramayacaksanız, bence Fethiye'ye doğrudan uçak veya otobüsle ulaşımı tercih edebilirsiniz.


 
 
Çocukken aklımda kalan, bir tek dalga olmayışı ve yeşil görünümlü suyuyla Ölüdeniz, bu defa gidişimde ne yazık ki beni doğası dışında bir şeyle büyülemedi. Bunun içinde insan faktörü olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Milli Park içinden girilen Ölüdeniz'e giriş, 7 TL gibi bir ücrete tabi. İçeride restoran veya cafe benzeri bir-iki yer olmakla birlikte, meşrubatların bile büfe türü yerlerde oldukça pahalı olduğunu belirtmek isterim. Ne yazık ki Ölüdeniz'i tercih eden profil biraz değişik. Her cinsten insan var ve soyunma kabinlerini tuvalet olarak kullananların da bulunduğunu gördükten sonra, halkımıza bakışım ciddi manada bir defa daha olumsuza kaydı.
 
Duşların önünde kocaman harflerle, LÜTFEN DUŞLARDA SABUN VE ŞAMPUAN KULLANMAYINIZ yazmasına karşın, duşların altı köpük köpük insanlarla dolu. Benim anlayamadığım, gerçekten bu kadar temiz bir millet miyiz? Yoksa bu, sadece kuralları çiğnemek için yapılan bir şey mi? Nasılsa tekrar denize girecekken sabunlanıyor olmak bir yandan da, evde suları harcamamak isteyen kitlenin, duşu bedavaya getirmesi olarak da nitelenebilir.
 
Milli Park içinde, iki şezlong bir şemsiyeye 30 TL veriyorsunuz. Girişle birlikte bu, gerçekten iyi bir tutar etse de, gelen kitle, yukarıda belirttiğim gibi son derece karmaşık ve sevimsiz. Bu yüzden bir daha Fethiye'ye gelecek olsam, sanırım Ölüdeniz'e gitmem.
 
Fakat her kötü şeye rağmen bizden güzelliklerini esirgemeyen doğa, Ölüdeniz'de yine çok cömert. Çam ormanları, baş döndüren çam kokuları ve berrak deniz, güzel esen rüzgar, her şeye rağmen çok ama çok keyifli...

 
Dediğim gibi Fethiye, güneşin en güzel battığı yerlerden biri. Bu yüzden her fırsatta günbatımı fotoğrafları çekmeyi ihmal etmedim.
 
 
Fethiye'de genel olarak araba ihtiyacınız yok. Pek çok yere minibüs veya otobüslerle, en olmadı taksiyle ulaşmak mümkün. Zaten merkezde geziyorsanız, yürüyerek her yere ulaşabilirsiniz.
 
Biz, merkezde Paspatur yani Eski Çarşı olarak bilinen, marinaya 1 dakikalık yürüme mesafesindeki bölgede kalmayı tercih ettik. Merkezde, fiyatları oldukça ideal, butik oda-kahvaltı otelleri bulabilirsiniz. Biz daha çok gezmeyi hedeflediğimiz için, bağlı kalacağımız beş yıldızlı tatil köylerinde kalmak istemedik. Fakat bağlı kalmak sorun değilse, bu şekilde de pek çok tesis bulabilirsiniz. Booking.com oldukça avantajlı teklifleri ile yine beni benden aldı. Biz, Infinity Exclusive City adlı, oldukça yeni, keyifli ve kahvaltısı on numara olan otelde kalmayı tercih ettik. Son derece de memnun kaldık seçimimizden. Merkezde kalmak isteyenlere gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.
 
Çarşının doğrudan içinde yer alması nedeniyle pek çok butik ve dükkanı gezme şansı bulabiliyorsunuz. Üstelik Barlar Sokağı da hemen otelin arka sokağında idi ve merkeziliğin zirvesini yaşadık diyebilirim :) 
 
 

 
Denize girmek için alternatifleri sorduğumuzda, otel çalışanları bize her tür bilgiyi sağladı. En ideal koylardan birinin, Kuleli olduğunu söylediler. Üstelik minibüsle ulaşım imkanı da vardı. Araçla gitseniz dahi, Kuleli Koyu'na gidecekseniz, bir defa daha düşünmenizi ve hemen bir minibüse binmenizi öneririm :)
 
Koy'a daracık, son derece virajlı, üstelik yol kenarında koruması dahi olmayan bir yoldan gidiliyor. Esasen oldukça dik bir tepeyi tırmanıyor ve  burayı indiğinizde de Kuleli Beach'e ulaşıyorsunuz. Her ne kadar burası da "beach" mantığında olsa da, Çeşme, Bodrum beachleri kadar asortik değil ve daha geniş bir kesime hitap ediyor. Üstelik bira-patates gibi, denize girerken olmazsa olmaz yiyecek ve içeçeklerin fiyatları da muadil beachlere göre son derece makul. Bu nedenle burayı sevdim. Koy çok güzel ve doğasıyla yine sizi büyüleyecek kadar görkemli. Deniz suyu serin-sıcak arası harika bir ılımanlıkta ve kum olduğu için de, keyifle yere basabiliyorsunuz. Tesiste yüksek sesle müzik çalınıyor fakat, Aya Yorgi beachlerini kıskandıracak kadar kaliteli çaldığından, rahatsız olmuyorsunuz. Fırsatınız olursa buraya uğramalısınız derim.
 
Biz dört günlük bir plan yaptığımızdan, Katrancı, Kabak ve Kelebek Vadisi koylarını göremedik ne yazık ki.. Fakat daha uzun plan yapanların bu koylara da uğraması şart. Kuleli gibi güzel ve doğasıyla sizi büyüleyecek yerler buralar.
 
Bir gününüzü on iki adalar tekne turuna ayırmayı unutmayın ! Burada da muhteşem koylarda yüzebilir, harika fotoğraflar çektirebilir ve deniz havasından sarhoş olabilirsiniz! Marina'dan onlarca tekne, her gün on iki adalar turu için kalkıyor ve bu teknelerden seçim yapmaksa size kalmış. Biz, alkış-kıyamet-parti türü bir tekne istemediğimiz için, bilhassa sorarak teknemizi seçtik :) Müzik olmadığını öğrenince de kafamızı dinleyebileceğimizi düşünerek, Fulya10 adlı tekneyi seçtik. Tekne gayet güzeldi, fiyatlar 50-70 TL arasında, tekneye ve sunulan yiyeceklere göre değişiyor. Fakat şansımıza, çocuk kaynıyordu ve çocukların seslerinden kafayı dinleyebilmek pek mümkün olamadı :) İleride bir tekne de ben alırsam, "adult only" bir tekne yapıp, yetişkinlerin kafalarını dinleyebileceği bir imkan yaratmayı planlıyorum... :)
 
Tekne gezisinde koylara ve doğaya hayran kalıyor, birbirinden güzel renklere tanıklık ediyorsunuz. Öğlen açık büfe olarak tavuk veya balık, makarna ve salata veriliyor. İçecekler tekne barında ve ücrete tabi. Akşam üzeri de kek dağıtıyorlar. Yiyecekler yeterli ve lezzetliydi, bu anlamda oldukça memnun kaldık. Bir gününüzü bu tekne turlarına ayırmayı unutmayın derim... 

 
Her şey dahil bir otelde değilseniz, elbette ne yiyeceğiniz endişesi oluyor bir de. Fakat Fethiye'de böyle bir sıkıntı yok. Çok güzel mekanlar var ve fiyatlar da sizi üzmüyor.
 
Biz ilk gün, canlı müzik de yapan Limon H2O adlı bir mekana gittik. Burada kebaptan ızgaraya, makarnadan pizzaya kadar oldukça geniş seçenekler mevcut. Garsonlar inanılmaz güleryüzlü ve yardımseverler. Oldukça keyifli bir restorandı, yine gitsek uğrayabileceğimiz yerlerden.
 
Tabii ki Fethiye'ye gelmişken balık yememek olmaz. Burada balık hali var ve halin ortasında balıkçılar balıklarını satarken, siz bu balıklardan alıyor ve hemen çevredeki onlarca restorandan herhangi birinde balığınızı pişirtip afiyetle yiyebiliyorsunuz. Bu ilginç konsept o kadar revaçta ki, rezervasyonsuz yer bulabilmeniz pek mümkün değil. Namı çok duyulan Hilmi Bey Restoran'ı tercih ettik biz ve mezeleri ile oldukça güzel bir yerdi burası; pişman olmadık. Zaten restoranlar arasında en bilinen ve tercih edileni de bu. Fasıl da oluyor akşamları ve çalgıcılar masanızı ziyaret etmeden gitmiyorlar. Ben felekten bir "İstanbul Sokakları" çaldırdım, bir kadeh de İstanbul sokaklarına içtim... Çalgıcılar cidden başarılı :)
 
Bunun yanında, Fethiye'nin, merkezden 1-2 km yürüme mesafesindeki kordonuna mutlaka gitmenizi öneririm. Burada olağanüstü mekanlar mevcut. Biz, yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Mancero Kitchen'ı tercih ettik. Burası, yukarıda bahsettiğim Hilmi Bey restoranın sahipleri tarafından işletiliyor. Tek kelimeyle "muhteşem" bir yer... Hem yemekleri enfes, hem ortam ve işletme bir harika. Bir de günbatımında gidip deniz kenarı bir masada rezervasyonunuzu da yaptırdıysanız, her derdi tasayı arkanızda bırakın ve tatilin tadını çıkarın...
 
Bu mekan dışında da kordonda bir sürü mekan var. Sadece restoran değil, nargileci, cafe, dondurmacı türü birçok seçenek var.
 
Dondurma demişken aklıma geldi, bundan bahsetmeden gidemeyeceğim :) Fethiye'de Baba Dondurma diye bir dondurmacı var. Sahibi, Issız Adam filmindeki Cemal Hünal gibi, ancak çok sevimli ve canayakın bir versiyonu. Eşi de kendisi gibi çok tatlı. Dondurmaları kendileri üretiyorlar ve gerçekten çok başarılı. Paspatur yani Eski Çarşı tarafında, Paşa Kebap'ın yanında yer alıyor bu dondurmacı. Dört günün üçünde de yemeden duramadım ve bilhassa muzlu dondurmasını şiddetle öneriyorum :) Deneyin, pişman olmayacaksınız.
 
Özetle Fethiye, seneler sonra gitmemle beni yine keyiflendiren, iyi ki gelmişim dedirten bir deneyim oldu. Belediye, beldenin düzenliliği, heykeller, görseller... Her şey kararında ve güzel. Çok yaşanılası bir yer olmuş Fethiye... Bir zamanlar Çeşme'nin alternatifi yok zannederdim ama, yaşlanılacak yerler arasında Fethiye de ilk sıralara yerleşiverdi benim için... İyi ki gelmişim, iyi ki gezmişim...
 
Her türlü sorularınız için bana ulaşabilirsiniz. Yanıtlamaktan memnuniyet duyarım :) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder