12 Nisan 2016 Salı

Özlediğim Şehir: New York...-4 / SON


New York seyahatimin son bölümüyle karşınızdayım. Bana sorsanız New York belki 50 yazıya konu olabilir ama hap tadında tavsiyeler paylaşıp en azından gidenlere minik ipuçları vermeyi tercih ediyorum :) Küçücük nacizane tavsiyelerim olabilirse ne mutlu...

New York'ta, çoğu kentte olduğu üzere bir Çin Mahallesi mevcut. Çin Mahallesi'nde devasa Çin marketleri, Çin restoranları, Çin'den gelme ürünlerin satıldığı mağazalar bulmanız mümkün. Esasen Türkiye'de de Çin malından geçilmediği için, ürün bazında çok çeşitlilik var diyemem :) Ama konu yiyecek ürünler olunca, marketlere bir uğramanızda fayda var. Çoğu bizim yiyemeyeceğimiz şeyler de olsa, Çin kültürünü öğrenebilmek adına burada vakit geçirmek hoşunuza gidecektir diye düşünüyorum. Metro ile ulaşımı son derece kolay. Bence yarım gün ayrılıp görülmesi gereken bir muhit. 

Çin Mahallesi bitiminde, yukarıdaki fotoğrafı çektiğim Budist Kilisesi'ne rastladım. Daha önce birkaç kiliseyi görmüş ve fotoğraflamıştım başka şehirlerde. Ama Budist Kilisesi'ne hiç denk gelmemiştim. Gerçekten diğer kiliselerden oldukça farklı bir ambiyansı var. İçeride sürekli devam eden çok naif bir müzik vardı. Esasen fotoğraf çekmek yasaktı ama dayanamadım ve rahatsız etmeden çektim. Ben gittiğimde herhangi bir tören yoktu. Ama dediğim gibi ambiyansı çok hoşuma gitti. Tören varken görebilmeyi çok isterdim. 

Bu bölgeye giderseniz uğramanızı tavsiye ederim.


Bunun yanında yine Hristiyan bir ülkedesiniz, pek çok kilise ve daha büyüklerini göreceksiniz elbette. Yukarıdaki fotoğraf ise, çok merkezi bir yerden. Apple Store'nin hemen çok yakınında bulunan kilise... Oldukça görkemli görünüyordu ve ben de girdim. Girdiğime de çok memnun oldum. Duvardaki desen ve süslemeler gerçekten inanılmazdı. 

Girdiğimde birkaç kişilik bir ayet vardı ve peder birtakım dualar okuyordu bu gruba. Dinlemek hoşuma gitti bir süre huşû ile dinledim. Çok çok yüksek tavanlı bir kilise idi. 

                        

Kilise demişken, Dünya Ticaret Merkezi'nin hemen yanında yer alan kiliseden bahsetmemek olmaz. Bildiğiniz gibi Dünya Ticaret Merkezi, 11 Eylül saldırılarının hedefi olmuş ve birçok insan bu elim terör olayında hayatını kaybetmişti.

Buraya gittiğinizde, terörün hiçbir şekilde ırkı ve dili olmadığını bir daha anlıyorsunuz. Kilise bahçesinde denk geldiğim yukarıdaki tabelada, saldırıdan sonra yıkıntıların ve enkazın Aşağı Manhattan'a dolduğu, bu enkazlar arasında perdeler, monitörler, kağıtlar gibi pek çok şeyin yer aldığı ve yeniden yapılanmanın ancak 2 sene geçtikten sonra yapılabildiğinden bahsediyordu. Gerçekten günahsız insanların, evrenin neresinde olursa olsun, ölmeleri çok acı.

Kilise içine girdiğinizde, bu kilisenin diğerlerinden çok farklı bir havası olduğuna şahit olacaksınız. 11 Eylül saldırılarında hayatını kaybedenlerin aileleri tarafından onların eşyaları, fotoğrafları ve anıları ile doldurulmuş bu kiliseyi ben isimlendirsem, "Sorrow and Mourning Church" (Hüzün ve Yas Kilisesi) derdim herhalde. Yine de hayatını kaybedenlerin fotoğraflarına bakmaktan ve onlar için dua etmekten geri kalmadım. 

Keşke lanet terör, dünyanın her yerinde bitse...



Bir gün de minik bir çılgınlık yapıp, ünlü köprüden yürüyüp Brooklyn tarafına geçtim. Malumunuz Brooklyn daha avam bilinen ve elit olmadığı söylenen bir bölge. Esasen görünürde böyle bir şey olmasa da, diğer muhitlerden biraz daha boş oluşuyla bunun doğru olabileceğini bana ispatladı. 

Siyahi Amerikalıların yaşadığı bir bölge. Size biraz rahatsız edici baktıklarına şahit olabilirsiniz. Turist izlenimi vermeyin yeter. Ben saf saf makineyle sürekli bir şeyler çektiğim için turist olduğum gayet anlaşıldı :) 

Yine de tek başınıza gidemeyeceğiniz denli güvensiz bir bölge değil. Endişe etmeyin. En azından o meşhur köprüden geçin ve aşağıdaki manzaranın tadını çıkarın. 


Köprünün hemen ayağında Manhattan'ın görkemli gökdelenlerini seyredip kafanızı dinleyebileceğiniz bir sahil mevcut. Gördüğünüz gibi ayaklarını denize sokanlar bile vardı. 
Fotoğraflamaya değer. Burada küçük ve güzel bir park var. Haftasonu gittiğimden olabilir, park oldukça kalabalık ve hareketliydi. 



Park denince, New York'ta herkesin aklına ilk olarak Central Park geliyor. Central Park'ı ziyaret ettim. Gerçekten çok büyük ve onca taş bina arasında bir vaha gibi. Ama yine de beklediğim ihtişamı daha doğrusu filmlerde gördüğüm o görkemi niyeyse bulamadım. 

Yine de elbette NY'a gidiliyorsa ziyaret edilmesi mutlaka gerekli olan yerlerden biri. Ama benim favorim, küçük olmasına karşın düzeniyle, yeni yıl kutlamaları kapsamında kurulan alışveriş standlarıyla şehrin göbeğindeki Bryant Park oldu... 

Keyifli ve huzur veren bir park. Kahvem ve kitabımla saatlerce bu parkta sıkılmadan oturabilirim. Ayrıca etrafında pek çok cafe-bar mevcut. Son derece de merkezi bir yerde. Mutlaka uğranması gereken yerler listenize eklemenizi öneririm. 

Kısacası New York, filmlerde ve dizilerde gördüklerimizden çok daha fazlası. Keşfedecek, gezecek o kadar çok yer var ki... Ben yazılarımda sizlere hep açık hava yerlerden bahsettim mesela. Oysa gezecek onlarca müze var örneğin... Seyahatinizin içeriğine göre akışına bırakmakta ve nerelere gideceğinizi o zamanki modunuza göre planlamanızda fayda var.

Gidin, görün, keşfedin... Her türlü sorunuz için bana goddess.artemis83@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz :)

Hayatıma yıldızlar katan, en özel ve son zamanlarda en özlediğim şehirlerden biri New York... 

Alicia Keys'in o muhteşem şarkısında söylediği gibi, "...There's nothing you can't do, now you're in New York..." (Yapamayacağın hiçbir şey yok, şimdi New York'tasın...)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder